© BelTurkHaber2019

RASİM ÖZDENÖREN BRÜKSEL'DE KONFERANS VERDİ

Europalia Turkey etkinlikleri çercevesinde 25 Ocak pazartesi akşamı Brüksel Yunus Emre Enstitüsünde Yedi Güzel Adam'dan Gül Yetiştiren Adam: Üstad Rasim Özdenözen'in katılımı ile bir şöyleşi düzenlendi.

RASİM ÖZDENÖREN BRÜKSEL'DE KONFERANS VERDİ

Europalia Turkey etkinlikleri çercevesinde 25 Ocak pazartesi akşamı Brüksel Yunus Emre Enstitüsünde Yedi Güzel Adam'dan Gül Yetiştiren Adam: Üstad Rasim Özdenözen'in katılımı ile bir şöyleşi düzenlendi. Düzenlenen söyleşiye Brüksel Basın Müşaviri Veysel Filiz, Din Hizmetleri Müşavir Vekili Dr. Adil Şahin, Brüksel Başkonsolosluğunu temsilen muavin konsoloslar Levent Kadıoğlu ve Mahmut Kocatürk, ile çok sayıda izleyici katıldı.

Söyleşiye Yunus Emre Enstitüsünün Türk Kültürünün Türkçe marifeti ile Türk olmayanlara anlatmak, sezdirmek sevdirmek olduğuna işaret eden Özdenözen" Tek amaç Türkiye'yi ve Türk kültürünü dışarıya tanıtmak değil, kültürler arasında bir barışıklık, kültürler arasında bir gönül bağı kurmayı amaçladığını, o ülkeler arasında da sevgiyi, dostluk bağlarını genişletmeyi amaçlamıştır."dedi.

TÜRK KÜLTÜRÜ SIRADAN BİR KÜLTÜR DEĞİL

Türk Kültürünün sıradan bir kültür olmadığında dikkatleri çeken Özdenören" Dünyanın her tarafında etkisi var. mesela Kaşkarlı Mahmut'un Divanü Lugati't-Türk kitabı Hindistan'da bulunuyor. Taj Mahal dediğimiz dünyalar güzlei türbe Hindistan'da bulunuyor. Nizam-ul-Mulk'ün seyahatnamesi İran'da bulunuyor.Yunus Emre, Mevlâna Celaleddinü Rumî, bunlar Anadolu topraklarında. Mimar Sinan'ın eserleri sadece Anadolu'da değil, Osmanlı'nın ulaştığı hemen hemen heryerde görebiliyoruz. Yunus Emre Enstitüsünün amaçlarından bir taneside bu eserleri ihyâ etmektir, bu da bize kendi kültürümüzü okumanın, okutmanın yollarını açıyor" dedi.

Okumanın sadece bir araya gelmiş harfleri seslendirmek olmadığını belirterek “Herkes kendi algısının genişliği ölçüsünde okumayı başarıyor. Herkesin farklı kavrayışı, idraki var. Okumayı herkes farklı başarıyor. Kainat bizim dışımızda okunmayı bekleyen bir olgu. Okumayla yazma aslında aynı şey. Yazmak için dış dünyayı okumak gerekli.” şeklinde konuştu.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti'nin devre dışı bıraklılması ile bozulan dengenin bir türlü kurulamadığına dikkat çeken Özdenören, Batılıların Bugünkü Türkiye'nin tekrar Osmanlı Devleti'nin yerinimi almak istiyor endişesinin yersiz bir endişe olduğunu savunarak; keşke onun yerini alabilse ve Osmanlı Devleti'nin himaye edici bakışı tekrar yürülüğe girebilse tespitinde bulundu.

MEVCUT ANAYASA KAVRAM KARGAŞASI YARATIYOR

1920 ile 1936 yılları arasında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte İnkılâpların anayasanın kavramları haline getirildiğini hatırlatan Özdenören, aslında hiç birinin hesabının verildiğinin kanâatını taşımıyorum dedi. Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Milliyetçilik, Lâiklik gibi İnkılâpların eleştirilmesinin, hatta neredeyse değerlendirilmesinin bile kanunlarca engellendiğini dile getiren Özdenören, devrimcilik diye tabir edilen şeyin "tutuculuk"tan başka bir şey olmadığını ifade etti.

Yeni anayasa tartışmalarının yeniden gündemi ısıtmaya başladığı şu günlerde Bugünkü Türkiye Demokrat mı? diye soran Özdenören, Hayır, Demokrasi yolunda çabaları olmasına rağmen hala kurulu düzenin sahipleri Demokrat olmasında çok razı gelmiyorlar diyerek Demokratik bir Anayasa yapalım talebine karşın ayak diretenlerin tam da kurulu düzene sahip çıkanlar olduğunu belirterek yaşanan çelişkiye dikkat çekti.

Mevcut Anayasanın Türkiye toplumunun dinamiklerine uyumsuz, başka kültürlerden aşırma olduğu gerçeği de Özdenören, '80 yıllık bir irade benim bugünkü yaşantıma ipotek koyuyor' dedi.

Üniversitelerde yaşanan başörtüsü meselesi yüzünden Türkiye'den Avrupa'nın muhtelif ülkelerine öğrenci göçü yaşandığını hatırlatan Özdenören, "Baş örtüsü meselesinde yaşanan sıkıntının kaynağı bazı aklı evvel komutanların eseri olarak ortaya çıktı. Bu kavram kargaşaları birbiriyle iç içe organik ilişki içerisinde Tanzimat'tan bu güne kadar devam edip geliyor." diyerek mevcut Anayasa'nın kavram kargaşasına neden olduğunu savunarak Hukuki-Siyasi alanda değişiklikler yapılarak hali hazırdaki Anayasa'nın demokratik hale getirilmesini, İdari açıdan Türkiye'nin bugünkü ihtiyaçlarına cevap veremediğini, Türkiye'de vesayet organları var. Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, YÖK, RTÜK, MGK, gibi kurumların vesayet organı gibi görev yaptığını belirterek 1920'li 1930 lu yılların kafası ile yapılan Anayasa benim bugünkü irademe ipotek koyuyor. Biz bu ipoteği kabul etmek istemiyoruz. Kendimize yeni bir Anayasa yapalım bu vesayet sona ersin, beni vasilerim değil, ben kendi kendimi idare edeyim." dedi.

LAİKLİK

Laiklik konusuna da değinen Özdenören, laikliğin Türkiye'de en çok tartışılan, ama en az anlaşılan mesele olduğunu hatırlattı. Laiklik tanımının bile uydurma bir tanım olduğu, bu anlayışı Türkiye'ye getirmek isteyenlerin laikliği olduğu ve olması gerektiği şekliyle değil, kendi ihtirasları ekseninde değiştirdiklerini/uydurduklarını söyledi.

Laiklik, Avrupa'da din otoritesi olan kilise ile siyasi otoritenin birbirinden bağımsız olması, yani birbirlerinin işlerine karışmaması biçiminde ortaya çıktı ve uygulandı. Oysa Türkiye'de bu durum maalesef dini toplumun ruhundan çıkarmak, insanların dinî taleplerini görmezden gelmek ve hatta engellemek olarak hayata geçirildi. Yeni anayasanın bu gibi yanılgılara düşmemesi gerektiği hepimizin niyazıdır. Elbette bunların Türkiye şartlarında ne kadar uygulanabilir olduğu hususundaki karamsarlığı takdir edersiniz. Fakat ben konuyu fikir boyutunda ele alıyorum, ideal olanı söylemeye çalışıyorum" diyen Rasim Özdenören, bu konuların daha çok konuşulmaya devam edeceğini söyledi.

Haber&Fotoğraf:SağlamŞükrü-BelTürkHaber©2016Brüksel

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER