Avrupa Birliği (AB) üyelerinin ulusal menfaatlerinin bloğun küresel hedeflerinden ayrışması, Brüksel'in dış politikada ortak karar almasını zorlaştırırken; çeşitli bölgelerde çıkarına olduğunu düşündüğü planları da hüsranla sonuçlanıyor.
İngiltere'nin ayrılmasının ardından üye sayısı 27'ye düşecek AB, dış politikada eski nüfuzunu kaybettiği eleştirileriyle karşı karşıya. Bunun ilk nedeni, aile bireylerinin dış politika konusunda çıkar çatışması yaşaması.
Macaristan, Polonya gibi Doğu Avrupa ülkeleri ile Fransa, Hollanda ve Danimarka gibi gelir seviyesi daha yüksek ülkelerin dış politikaları farklılaşıyor. Almanya ile Fransa ise kendi aralarında liderlik yarışına soyunmuş durumda.
Çin, Rusya ve ABD gibi ülkelerin bazı zamanlar uluslararası anlaşmalardan çekilmek ve vekalet savaşlarını tetiklemek suretiyle etki alanını arttırmak amacıyla attığı tek taraflı adımlar, AB gibi dev bir yapının manevra ve rekabet kabiliyetinin yetersizliğini açığa çıkarıyor.
AB'nin dış politikadaki tek sıkıntısı, ortak politika belirleyememek değil. Birliğin, dünyanın dört bir köşesinde gerçekleşen siyasi gelişmelerde etkisini yitirdiği ya da sözünün geçerliliğinin kalmadığı gözleniyor. Bu kapsamda, Venezuela, Libya, ABD ile ilişkiler, İran nükleer anlaşması, Suriye ve Ukrayna'daki gelişmelerde AB'nin tutumu ve sonuçlarına ayrıntılı bakmak gerekiyor.
AB, Venezuela'da umduğunu bulamadı
Ağır ekonomik krizin ve siyasi çalkantıların yaşandığı Venezuela'da muhalefetin kontrolündeki Ulusal Meclisin Başkanı Juan Guaido, 23 Ocak 2019'da kendini "geçici devlet başkanı" ilan etmişti.
AB, her ne kadar desteklediği Guaido'yu Venezuela'nın devlet başkanı olarak tanımaya çalışsa da bazı üyelerin muhalefeti nedeniyle bu konuda ortak karar alamadı.
Bunun yanı sıra ülkenin seçilmiş devlet başkanı Nicolas Maduro da ilerleyen zamanda iktidarını pekiştirdi ve Guaido'nun iddiası şimdilik sona erdi.
AB'nin Venezuela'nın iç siyasetini şekillendirmek için kurduğu Uluslararası Temas Grubu ise akamete uğradı.
ABD ile gerilen ilişkiler
ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve geldikten sonra izlediği korumacı ticaret politikaları, ilave gümrük vergileri koyması, İran nükleer anlaşmasından ve Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesi, bu ülkeyi AB için "öngörülemez müttefik"e dönüştürdü.
Eski AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in apar topar ABD'ye giderek Başkanı Trump ile ticari gerginliği azaltmak için yaptığı görüşmeden ise somut bir netice elde edilemedi.
Avrupa ile Trump'ın arasını açan bir diğer husus da AB'nin önde gelen ülkelerinin bütçelerinden NATO'ya yeterli payı ayırmamaları.
ABD Senatosu tarafından kabul edilen Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'na göre, Rusya'dan Almanya'ya gaz aktarımını öngören Kuzey Akım-2 projesine katılan şirketler için ekonomik ve finansal yaptırımların uygulanacak olması, bir başka gerginlik alanı.
Brüksel-Washington ilişkilerinde gelinen noktada belirsizlik ve çekişme hakim.
Suriye'de insani dram dinmedi
AB'nin dış politikada etkisiz kaldığı bir diğer bölge ise Suriye. Ülkede 2011'den bu yana süren iç savaşta Rusya ve İran destekli Esed rejimi, sivil katliamlarını artırırken AB'nin tek yapabildiği, rutin açıklamalar oldu.
Esed rejimine yönelik birkaç simgesel yaptırımdan öteye geçemeyen Brüksel, kimyasal saldırılara ve sivil yerleşim yerlerinin bombalanmasına mani olamadı.
AB'nin halihazırda izlediği politika ise Türkiye, Rusya ve İran'ın öncülüğünde başlatılan Astana Süreci, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki Cenevre görüşmeleri ve Anayasa Komitesi'nin kurulması çalışmalarını izlemek.
Ukrayna da seyirci kaldı
Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Doğu Ukrayna'ya müdahalesinin ardından AB, Rusya'ya karşı bazı yaptırımları yürürlüğe koydu. AB'nin devam ettirdiği bu yaptırımlar, Rus şirketlerini ve kişileri hedef alıyor.
AB'den aldığı cesaretle uzun yıllardır müttefiki olan Rusya ile savaşa giren Ukrayna ise hem toprak kaybetti hem de ekonomik batağa saplandı.
Rusya'nın Kırım'ı ilhakının da önüne geçemeyen AB, Rusya'nın bölgede elinin güçlenmesine seyirci kaldı.
-AB'nin "Acem oyunu" tutmadı
AB'nin imzalanmasında büyük emek harcadığı ve Birliğin önde gelen ülkelerinin taraf olduğu İran nükleer anlaşması, Trump'ın tek taraflı çekilme kararının ardından kadük kaldı.
Brüksel, İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını engelleyen bu anlaşmayı sürdürmek için diplomatik anlamda üstün gayret sarf etse de Tahran yönetimi, geçen günlerde anlaşmadan doğan taahhütlerini yerine getirmeyeceğini açıkladı.
Bunun sonucunda İran nükleer anlaşması çökerken AB'nin eli boş kaldı.
AB'nin Libya sınavı
Libya'nın doğusundaki silahlı güçlerin lideri darbeci General Halife Hafter, başkent Trablus'u ele geçirmek için saldırı emri vermiş, bunun üzerine uluslararası meşruiyete sahip Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) birlikleri, karşı operasyon başlatmıştı.
AB ise BM tarafından desteklenen ve uluslararası alanda tanınan Fayiz es-Serrac liderliğindeki UMH'yi yasal olarak tanıdığını açıkladı ancak Fransa ve İtalya gibi devletler, Hafter ile iş birliğine devam etti.
Öyle ki, geçen yıl nisan ayındaki darbe girişiminin hemen ardından Hafter birliklerine askeri danışmanlık yaptığı öne sürülen diplomatik pasaportlu 13 Fransız vatandaşı, Tunus sınırında yakalanmıştı. Bu gelişmenin ardından UMH, Fransa ile yapılan tüm güvenlik iş birliği anlaşmalarını askıya aldığını açıklamıştı.
Ayrıca, Hafter güçlerinin cephaneliğinde Fransız ordusuna ait füzelerin bulunması, bu ülkenin samimiyetinin sorgulanmasına neden oldu.
İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, daha önce Palermo'daki Libya konulu konferansa davet ettiği darbeci General Hafter'i Roma'da da ağırlamıştı.
Hafter ile İtalya arasındaki bu diplomasi trafiği, kamuoyunda "İtalya ikili oynuyor" yorumlarına yol açmıştı. Bu iki devletin AB'nin tutumuna aykırı hareket etmesi, Birliğin dış politikasının ne kadar geçerli olduğunun sorgulanmasına sebep oluyor.
Çin, Rusya ve ABD arasında sıkışan AB
Dünya, jeopolitik çekişmeler ve silahlanma yarışı ekseninde yeni bir düzene doğru evrilirken; ABD, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin anlaşmazlıkları her geçen gün daha da derinleşiyor.
AB ise bu üç küresel gücün baskın kararları ve ekonomik rekabeti arasında sıkışmış durumda ve oyun kurucu rolünü yitiriyor.
Gelecek dönemde İngiltere'nin de olmadığı bir AB, dış politikada etkili bir aktör olmak istiyorsa öncelikle aile içi uzlaşıyı tesis etmeli, sonrasında ise tutarlı bir dış politika izleyerek yeniden kredibilite sağlamalı.
Yorum Yazın