
ANALİZ: Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada, Grönland ve Ukrayna üzerindeki planlarını ve dış politikada çıkar gruplarının etkisini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Dış politika yapım süreçleri, hem akademik hem de siyasi açıdan yüksek ilgi uyandıran konular arasında yer alır. Ana akım yaklaşımlar, dış politikanın oluşumunda parlamento, askeri ve sivil bürokrasi ile hükümetlerin belirleyici aktörler olduğunu varsayar. Bu yaklaşımın doğal sonucu, ülke içindeki çıkar gruplarının veya bireylerin dış politika oluşum süreçleri üzerindeki etkisinin son derece sınırlı olduğudur.
Ancak Trump'ın ikinci başkanlık döneminin başlamasıyla bu hakim anlayışa yönelik ciddi sorgulamalar gündeme gelmeye başladı. Trump'ın yemin töreninde küresel şirketlerin üst düzey yöneticilerinin tam kadro halinde hazır bulunması ve kabinede iş dünyasının önemli isimlerine yer vermesi, büyük şirketlerin çıkarları ile Trump'ın dış politikadaki olağan dışı olarak tanımlanabilecek yönelimleri arasında anlamlı bağ olup olmadığı sorusunu gündeme getirdi.
Bu yazının amacı, ABD dış politikasında son dönemde görülen olağan dışı eğilimleri analiz etmektir. Yazının temel iddiası, Trump yönetiminin dış politika kararlarının, onu destekleyen şirketler ve çıkar gruplarının menfaatleriyle güçlü paralellik taşıdığıdır. Bu iddia, Trump'ın Kanada, Grönland ve Ukrayna politikaları üzerinden ele alınarak desteklenecektir.
- Ulusal çıkar dış politika ilişkisi
Uluslararası ilişkilerdeki ana akım yaklaşımlar, devletin dış politikasını ulusal çıkar ekseninde şekillenen bir süreç olarak ele alır. Bu bakış açısına göre dış politika kararları, rasyonel temellere dayanır ve temel amacı ulusal çıkarı maksimize etmektir. Bu doğrultuda demokratik ülkelerde kritik dış politika kararlarının yönetim, elitler ve halk arasında belirli uzlaşı çerçevesinde şekillenmesi beklenir.
Her ne kadar üzerinde uzlaşılmış tek bir tanımı olmasa da ulusal çıkarı genel olarak devletin ve onu oluşturan tüm unsurların menfaatlerinin bileşkesi olarak kabul edebiliriz. Bu anlayış çerçevesinde demokratik ülkelerde dış politika yapım sürecinin belirli bir zümrenin ya da dar çıkar gruplarının menfaat hesaplarının ötesinde, devletin genel ulusal çıkarları doğrultusunda şekillenmesi beklenir.
Eğer dış politika kararları ulusal çıkarı yansıtmıyorsa, rasyonel temellere dayanmıyorsa veya yönetim, elitler ve toplumsal kesimlerin mutabakatı olmadan alınıyorsa, bu politikaların başarı şansı önemli ölçüde azalacaktır. Böyle bir durumda içeriden güçlü muhalefetin yükselmesi kaçınılmazdır. Toplum, bürokrasi veya çıkar grupları, ulusal çıkarın aleyhine olan irrasyonel politikayı desteklemeyecektir. Bu nedenle zamanla karar alıcılar üzerindeki baskı artacak ve irrasyonel politikaları sürdürmek giderek zorlaşacaktır. Sonuç olarak karar vericiler belirli noktada bu yanlış politikalardan geri adım atmak zorunda kalabilirler.
- Trump'ın dış politikasında nadir toprak elementlerinin rolü
Dış politikaya dair bu ana akım yaklaşım, Trump iktidarıyla ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı. Trump'ın Batı müttefiki olan Grönland, Ukrayna ve Kanada ile ilgili planları, bu politikaların rasyonel temellere dayanıp dayanmadığı ve ABD'nin ulusal çıkarlarını ne ölçüde yansıttığı konusunda önemli tartışmalara yol açtı. Karar süreçlerindeki geleneksel uzlaşının yerine, iş dünyasının dış politika kararlarında belirleyici aktör haline gelmesi, bu şüpheleri daha da güçlendirdi. Buna ek olarak Elon Musk'ın kabinede ve Trump üzerindeki artan etkisi, Trump yönetiminin dış politika hedefleri konusundaki derin belirsizlikler ve soru işaretlerinin yoğunlaşmasına yol açtı.
Trump'ın dış politika söyleminde öne çıkan Kanada, Grönland ve Ukrayna'nın ortak noktası, nadir toprak elementleri bakımından zengin olmalarıdır. Nadir toprak elementleri, savunma sanayisinden yüksek teknolojiye, yenilenebilir enerji sistemlerinden elektronik cihaz üretimine kadar geniş yelpazede kritik öneme sahip olup, küresel rekabette stratejik kaynak olarak öne çıkmaktadır.
Bu çerçevede bakıldığında Trump'ın bu 3 ülkeye yönelik özel ilgisinin ardında yalnızca klasik diplomatik veya güvenlik kaygıları değil, aynı zamanda ABD'nin küresel ekonomik ve stratejik bağımsızlığını güçlendirme çabası da yatmaktadır. Özellikle iş dünyasının ve madencilik sektörünün Trump yönetimi üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, nadir toprak elementleri rekabetinin ABD dış politikasında giderek daha belirleyici rol oynadığı görülmektedir.
Çin'in küresel nadir toprak elementleri rezervlerinin yaklaşık yüzde 40'ına tek başına sahip olması ve bu elementlerin, "Sanayi 4.0" olarak adlandırılan dönüşüm sürecinde kritik endüstriyel girdi haline gelmesi, ABD'yi bu alanda stratejik adımlar atmaya zorlamaktadır. Bu durum, küresel tedarik zincirlerinde ABD'nin rekabet gücünü koruma çabasının doğal uzantısı olarak görülebilir ancak mesele nadir toprak elementlerinin yalnızca genel sanayi üretimi için değil, aynı zamanda uzay sanayii ve batarya teknolojileri gibi stratejik sektörler için vazgeçilmez kaynak olması nedeniyle daha karmaşık hal almaktadır. Trump yönetimi, bu rekabetin içinde ABD'nin avantajını artırmak için uluslararası hukuku ve bizzat ABD'nin kurucusu olduğu normlara dayalı küresel düzeni göz ardı etme eğilimi göstermiştir. Peki, Trump'ı ve yönetimini bu noktaya iten temel faktörler nelerdir?
Bu sorunun cevabı, ABD'nin uzay ve elektrikli otomobil piyasasındaki en büyük oyuncularından biri olan Elon Musk'ta yatıyor. Nadir toprak elementleri olmaksızın Musk'ın şirketlerinin küresel ölçekte Çinli rakipleri karşısında tutunabilmesi neredeyse imkansız hale geliyor. Dolayısıyla Trump yönetimini dış politikada bu kadar saldırganlaştıran ve devletlerin bağımsızlığı ile toprak bütünlüğünü hiçe sayma pahasına revizyonist çizgiye yönelten temel faktör, iktidar ortağı konumundaki Musk'ın çıkarlarını koruma çabası olarak yorumlanabilir.
Trump'ın her üçü de Batı müttefiki olan Kanada, Grönland ve Ukrayna üzerindeki revizyonizme varan politikası ile iktidar ortağı olarak tanımlanabilecek Musk'ın batarya ve uzay teknolojileri alanındaki büyük yatırımları arasında anlamlı bir paralellik bulunuyor. Trump, Musk'ın çıkarlarını ABD'nin ulusal çıkarı olarak sunarak, dış politikada müttefiklerini tehdit eden, revizyonist eğilimi ABD kamuoyunda meşrulaştırıyor.
Çıkar gruplarının dış politikaya müdahalesinin meşrulaştırılmasında ise sosyal medya platformları, manipülasyon aracı olarak etkili biçimde kullanılıyor. Bu durum yalnızca dar bir çıkar grubunun ekonomik çıkarları üzerinden şekillenen dış politika yaklaşımının, geleneksel diplomatik ve stratejik normların ötesine geçtiğini ve ABD dış politikasında geleneksel aktörlerin rollerinin, bazı çıkar grupları aleyhine zayıfladığını da gösteriyor.
[Doç. Dr. Necmettin Acar, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yazın