Belçika'ya Göç Hikayeleri- Kahraman Malkoç

Ben,1955 Trabzon, Maçka doğumluyum. 1968 yılın da İlkokulu bitirip Erzurum öğretmen okuluna yatılı öğrenci olarak kaydımı yaptırdım. Öğretmen olmak o yıllarda bizim bölgede çok rağbet gören bir meslekti. Geçmiş yıllarda Belçika'ya işçi olarak giden Ağabeyim izine gelmişti. Beni de kendisi ile beraber Belçika'ya götürmek istiyordu. O nun daveti üzerine Ankara Esenboğa havaalanından uçakla Belçika yolculuğum başladı. İlk zamanlarım da Havasını, suyunu insanlarını tanımadığım büyük bir şehire gelmenin şokunu yaşadım. Brüksel belediyesi sınırlarındaki Laken semtinde Place Gaucheret'e geldim. Yaşımında küçük olması nedeni ile o zamanlar hiç bir Türk'ün olmadığı okula yazıldım. Ağabeyim bana öğretmen soru sorduğu zaman önce soy adımı sonra adımı söylememi tembih etmişti. İlk gün sınıfa bir heyecanla gittim. Tanıdığım, konuşabileceğim kimse yoktu. Sınıfımıza giren öğretmen beni yeni gördüğü için yanıma gelip;
-İyi günler, nasılsın ?(Bonjour, comment allez-vous) diye sordu. Bende ağabeyimin tavsiyesine uyarak Malkoç Kahraman dedim.
Bütün sınıf güldü. birtane yunanlı kız, birtane belçikalı, birtane faslı ile beraber aynı gruba dahil oldum. Benimle aynı gün okula başlayan Faslı Hassan başladı tahtada Fransızca matematik problemlerini çözmeye, fransızca derslerde konuşmaya!!!
Bu durum benim ilk zamanlar çok garibime gitmiş, Bu adam benden akıllımı ki bu kadar sürede hemen Fransızca öğrenip konuşuyor, hesap-kitap yapıyıor. Oyıllar çocukluğumun verdiği heyecan ve hırs ile Fransızca dilini çabucak öğrenmek için büyük gayret ile derslerime çalışmaya başladım. Her merdivenin basamağına,her tuttuğum malzemeye bir isim vererek 6 ay içerisinde Fransızca dilini rahatlıkla konuşacak düzeyde söktüm. Daha sonra benimle aynı sınıfta olan Hassan'ı yanıma çağırıp ona; Sen benden daha mı akıllısın ki bu dili benden önce öğrenip hemen konuştun?diye sordum.
Bana Hassan'ın verdiği cevap ise Bizim Maroc'ta herkes Fransızca konuşuyor. Bizim anadilimiz Fransızcadır dedi. Şaşkınlığım bir kez daha artmıştı ama, cesaret edip bu dili öğrendiğim için de ayrıca kendi kendime seviniyordum. Yıllarımız Belçika'da çok çabuk gelip geçti. Okuldaki öğretmenim Flamanca'yı da öğrenmem konusunda tavsiyede bulundu ancak; o zamanki şartlarda bunu yapamadım. Ama tüm çocuklarıma Flamanca eğitim yaptırdım. Şu anda da Belçika'da yaşayan tüm Türk kökenli vatandaşlarımızın yaşadıkları bölgelerin dillerini iyi öğrenmelerini tavsiye ediyorum.
İlk gelen vatandaşlarımız bizlerde dahil hiç kimse burada uzun yıllar kalacağımızı tahmin etmiyor, buraya yönelik bir faaliyet düşünmüyorlardı. Herkes kazancını yastık altında saklıyordu. İzine giden akrabaları, arkadaşları vasıtası ile kazançlarını Türkiye'de değerlendirme yolunu tercih ediyorlardı. Kimisi köyde tarla alıyor, kimisi ev alıyordu. Kalmayı kimse düşünmediği için yıllar böyle geçti.
Bir yıl işsizlik yardımı aldım. Sendika bürosuna gidip geldiğim zamanlarda bürodaki görevliler benim iyi derecede dil bilmemden dolayı Türk kökenli göçmenlerle olan sorunlarda benim onlarla çalışmam için teklifte bulundular. Henüz Belçika'da yaşayan kaçak göçmenlere af kanunu çıkmamıştı. Sendika'da bir tek (Gominis) Hüseyin Çelik ağbi vardı. Sendika bürosunda işi olanlara tercümanlık yapıyordum.
1974 senesinde çıkan af kanunu ile soy ismi tutanlar Türkiye'den tüm akrabalarını istek yolu ile Belçika'ya getirttiler. Göçmenlerin çoğalması ile işsizlik sorunları da baş göstermeye başladı. İşsiz olanlar sendika'ya gelip 'Lazoğlu' benim böyle bir sorunum var yardım edermisin diye ilk bana geliyorlardı.
Sosyalist Sendikasında çalıştığım yıllarda bir gün kahvehanede oturuken Ağabeyimle aynı fabrikada çalışan birisi yanımıza geldi.' Len lazoğlu sen müslüman ların başkanı oldun, kardaşında Gominis oldu' bu ne biçim iştir.' dedi.
Başka bir hatıram ise Sendika ya bir vatandaş geldi. Gominis Hüseyin ağbi, Gominis Hüseyin ağbi şu benim işimi hallediver diyerek yalvarıyor. Kime gittiysem senin işini Gominis Hüseyin yapar dediler. Hüseyin ağbi'de git kardeşim bana gominis deyip durma diyerek vatandaşa çıkıştı. O arada ben yaşanan diyaloğa girerek Hüseyin agbi bu adam Goministliğin ne olduğunu bilmiyor, senin lakabının olduğunu zannediyor diyerek uyardım. Hüseyin agbi gülümseyerek vatandaşın işini halletmem için beni görevlendirdi.
Brüksel'de ilk camiyi kuran ve başkanı olan ağabeyim Seyfettin Malkoç'dur. Camimizin ilk binası şimdiki Chaussée de Haecht Efes Seyehat acentasının olduğu yerdir. Beş altı arkadaşın bir arya gelmesi ile kurulan Camimiz Türk camisi olarak faliyete başladı. Nato'da çalışan Ayhan Kayacan Türkiye'den Camilerimize imam ve öğretmen istememizde çok yardımcı oldu. Zaman içinde Camimiz genişleyen Cemaat yüzünden 2-3 defa yer değiştirdikten sonra şimdiki Fatih Camii'nin olduğu yeri bularak oraya taşındık. Bunun yanında Chazal'daki Grosing stadında çamurun içerisinde top oynuyorduk. Ozamanlarda imkanlarımızın kısıtlı olmasından dolayı formamız, spor ayakkabılarımız yoktu.
Futbol oynama merakımızdan o yıllarda fırtına gibi esen Anadolu yıldızı Eskişehirspor'u tuttuğumuzdan ES-Es adında birde takım kurduk. Yaptığımız maçlarda 'Es-Es Anadolu'dan Es'te gel' şeklinde tezahüratlar da yapıyorduk. Rakiplerimiz bizi şikayet etmişler. Bunlar ırkçı Alman subayları Es-Es sloganını kullanıyorlar diye.
1974 yılında Trabzonspor Türkiye'de bir futbol devrimi başlatmıştı. Rue Brabant sokağında kurduğumuz Atlas Kahvehanesinde ilk kutlama gecesini düzenledik. Orada Belçika'da da Trabzonspor adında bir takım kurma kararını verdik, ancak bu çabamız 1979 yılında sonuç landı.
Bizden önce kurulan İstanbulspor, Onbiryıldız, Gençlerbirliği, Anvers Emirdağ spor ile çok sıkı maçlar oynadık. Daha sonraları Belçika Türk Spor Federasyonu'nu 1984 yılında faliyete geçip, bölgeler arası futbol turnavaları düzenledik.
Gençlik yıllarımızda Türkleri Kahvehanelere, Restaurant'lara almıyorlardı. O yıllarda Belçika'da kış çok oluyordu. Öğle tatilinde eve gidip gelmek zor oluyordu. Hem ısınmak, hemde sıcak birşeyler içmek için girmek istediğim kahvehaneye beni almadılar.
Orada kahvehane sahibi Alain ile kavga ettim, yabancı olduğum için beni Schaerbeek belediyesinin altındaki Polis karakoluna götürdüler. Orada Schaerbeek Belediye başkanı Nols' gördüm. Kendisine bizi bu memlekette Kahvelere, Restaurantlara almayacaksınız' da neden buraya getirttiniz?
Biz de sizler gibi insanız şeklindeki şikayetim sonucu sekreterinden yabancıların haklarının neler olduğu konusunda bilgi aldı. Kahvehane ve diğer işyeri sahiplerine yabancıların kanuni haklarını hatırlatan bir ikazdan sonra bizlere Belçikalı'ların çalıştırdıkları işyerlerinin kapısı açıldı. 'Göçmenler kahvehanelere girebilir, ancak işyeri sahibi servis yapmaya mecbur değildir' diye yazıyordu madde de. Bir gün kahvehaneye gittim. Termosa Türk çayını demledim.
Geçtiğimiz günlerde vefaat eden Polis Müdürü Rahmetli Jansen de yeni polis memuru olmuş o kahveye çıkıyordu. Kahveye girdiğinde burada güzel bir koku var nedir o diye sordu? Benim yanıma geldi. Kendisine de verip veremeyeceğimi sordu. Kendisine Türk çayı ikram ettim. Jansen ile dostluğumuz o günden kendisi vefaat edene kadar sürdü.
Röportaj-Video: Şükrü SAĞLAM 01 Nisan 2024 Brüksel