Belçika'ya Göç Hikayeleri- Kamil Sayın

Göçün 60. Yılında Bir Kültür Elçisi: Kamil Sayın
Türkiye’den Belçika’ya başlayan göçün 60. yılına tanıklık ediyoruz. Bu göç dalgası, “misafir işçi” kavramını çoktan geride bırakarak artık “ulusötesi yurttaşlar” gerçeğine dönüşmüş durumda. Bu dönüşümün simge isimlerinden biri de 1978 yılında Emirdağ’dan Belçika’ya gelen Kamil Sayın. O artık bir kültür elçisi, iki ülke arasında gönül köprüsü kuranlardan biri.
Kamil Sayın, sizi tanıyarak başlayalım. Nerede ve ne zaman doğdunuz?
Ben Kamil Sayın. 1955 yılında Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde doğdum. Üç yaşımdayken babam Musa Kazım Sayın’ın Kara Harp Okulu'na tayini sebebiyle Ankara’ya yerleştik. Orada ilk, orta ve lise öğrenimimi tamamladım. Ankara Birinci Sanat Enstitüsü mezunuyum. Ankara Belediyesi Otobüs İşletmesi'nde çalışırken eşim Döne Kubat ile tanıştım ve 1973’te evlendik. Ardından askerlik görevimi tamamladım. Eşimle birlikte aldığımız karar doğrultusunda 1978 yılında Belçika’ya göç ettik.
Belçika’ya geldiğiniz ilk yıllarda uyum süreciniz nasıl geçti?
Belçika’ya geldiğimde Fransızca bilmiyordum. Yabancı dil olarak İngilizce biliyordum ama ilk etapta doğal olarak çekingen davrandık. Yine de Belçikalıların sıcak ve samimi insanlardı. Zorluklar yaşasak da zamanla alıştık.
İş hayatınız nasıl başladı? Dil bilmemek size zorluklar yaşattı mı?
Çalışmayı her zaman seven biriyim. Boş zamanım hiç olmadı. Cumartesi günü uçaktan indim, pazartesi günü oturumumu aldım. Üçüncü gün, bir dostumuzun eşinden temizlik işi teklifi geldi. “Buraya geldikse çalışmaya geldik” dedim ve hemen başladım.
20 gün sonra çalışma iznim çıktı ve Ahmet Baş isimli arkadaşımız beni Waterlo’daki bir karavan garajına götürdü. İngilizceyle kendimi ifade ederek işe başladım. Daha sonra Vilvorde’deki Sapragaz adlı soba fabrikasında çalıştım. Üç yıl boyunca boşluk vermeden çalıştım, pek çok yakınımı da işe aldım. Ancak fabrikanın sahibi vefat edince Almanlara satıldı ve küçülmeye gidildi. Biz de işten çıkarıldık.
Hemen ardından Ayhan Çivirilli sayesinde Holiday Inn otelinde temizlik işi teklifi aldım. Personel müdürü neden temizlik işi istediğimi sorduğunda, “Babamız bize boş durmayın dedi, biz de çalışmak istiyoruz,” dedim. O işe başladım, kısa sürede kendimi ispatladım ve süpervizör olarak atandım. Emekli olana kadar da o görevde kaldım. Şimdi üç yıldır emekliyim.
Belçika’ya geldiğiniz yıllarla bugünkü Belçika’yı karşılaştırabilir misiniz?
Çok büyük fark var. O zamanlar yabancıydık, tedirgindik. Ama şimdi çocuklarımız burada yetişti, çok güzel yerlere geldiler. Politikada, mesleklerinde başarılı oldular. Biz bu ülkenin dilini, kültürünü öğrendik, insanlarıyla kaynaştık. Bugün çok daha mutluyuz.
Bir anımı paylaşmak isterim:
90’lı yıllarda yeni aldığım Mercedes 190’ı evimin önüne park ettim. Karşı komşum olan Saint Josse Belediyesi'nin başkomiseri üç gün sonra yanıma geldi. “Araban için bir garaj bulamadın mı? Üç gündür senin arabanı çalmasınlar diye pencere başında nöbet tutuyorum,” dedi. İnsanlığa bakın… Böyle güzel kalpli insanlarla karşılaştık.
Ne paramıza, ne namusumuza, ne şerefimize zarar geldi. Çocuklarımızdan biri olan kızımız Zehra, Special Olympics Belgium’un CEO’su oldu. Bu, bir ülkenin liyakate verdiği önemin göstergesi. Diğer çocuklarımız da doktor, mühendis, yönetici oldular. Belediye başkanı olan dostlarımız var. Hepsiyle gurur duyuyoruz.
Sizi aynı zamanda şair kimliğinizle de tanıyoruz. Göçün 60. yılı için bir şiir yazdınız mı?
Evet, bu yılki kutlamalar için özel bir şiir yazdım. Aynı zamanda Kültür Bakanlığı sanatçısıyım. UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak gösterildim. Türk Dil ve Tarih Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yüksek Kurulu'na da üyeyim. 60. yıl anısına yazdığım şiiri farklı programlarda okuyorum. Göçün sadece zorluklarını değil, kültürel bir zenginliğe dönüştüğünü anlatmak istedim.
Röportaj-Video: Şükrü SAĞLAM 18 Nisan 2024 Brüksel