Avrupa gibi bir yerde yaşamak yer yer kolay olduğu gibi. Kimi zaman inanılmaz zor olduğunu da belirtmeden geçmek olmaz. Hele de Türk ırkından ise farklı zorluklarda listeye eklenmeden edilmiyor haliyle. Avrupa kimilerine göre yaşanılası yerlerden biri. Kimine göre de tam tersi.
Yaşanılası tarafı, belkide yüzeysel baktığımızda buradaki insanların yaşamlarının daha kolay görünmesidir. Ama görüntüyle bitmiyor iş. Güzel giyimli, bakımlı, insanlar aslında yeni sistemin yarattığı kölelerden diyebiliriz. Bakımlı, güzel giyimli, iş saatlerine bağlı, trafik kurallarına bağlı, hız sınırıyla kontrolu. Kemer cezasıyla korkutulan. Park parası ödemekten ayın sonunu zor getiren arabasına, cep telefonuna ve yemeğe bağımlı insanlar haline gelmişliğini görmeyen bir toplum olmaya itildik gibi. Diğer yandan ise hâlâ erkeklerden az gelir sahibi kadınlar, hâlâ ev işi kadına ait olmasını normal görenler ve hâlâ bir kadın erkekle aynı işi yapmasına rağmen, kadının yaptığında mercek altına alınmasını görmekteyiz. Belli bir mevkiye gelen kadınların oraya kendi irade ve imkanıyla gelmiş olması pek inanılır gibi değil çoğunluk için. Kocası veya babası musade etmeseydi bunu burada görmek mümkün olmazdı düşünce yapısı da ayrı konu zaten. Ne yazık ki hâlâ musade olmadan bir yere gelmek mümkün değil zaten kadınlar için bazı durumlarda. Bir de daha kötü şeyler düşünüp dile getirenler de var, ama oraya hiç değinmeyim yoksa işin içinden çıkıp toparlayamam bile yazımı. Anlatmayla bitmez.. hepimiz biliyoruz.
Evet, evet biliyorum, farklı durumlarda var ve birazınız da okurken o kadınları da hemen araya getirip konu edeceksiniz.
Fırsatçı, kadınlığını kullanan, durumu tersine çeviren. Ne yapsın yani diyesim geliyor bazen. Bazen dedim, onaylıyorum demedim, yanlışlık olmasın. Bazen, ne yapsın diyorum. Ayağına gelen fırsatı kullanıyor işte. İtile kakıla bir yere gelince acımasız olabiliyor insanlar bir saatten sonra. Fırsatları kendi leğine kullanıyorlar. Erkekler için de aynısı geçerli. Görülen şeyler bunlar, kimseye yabancı değil. Sadece onlarda bir yerlere geldiklerinde birilerini tekrarında ezerek yol almasalar iyi olur, bende biliyorum. Ama hayat bu işte.. Hayatı tanımlarken, mükemmellik diye bir şey var demedim ben de zaten. Aslında kadını da erkeği de, fırsatları değerlendirenlerin dünyası burası sanki. Gerisi için de bakıp bakıp iç geçirmek düşüyor gibi. Ya da daha kötüsü tersine giden şeylerden bunalıma sürüklenenlerin yeri burası.
Depresyona odadan odaya girer gibi girip girip çıkanlar diyarı Avrupa.
Açlık sınırının kenarında lüks evlerde, çep telefonlarıyla dünyaya ekran başına bağlı, bağımlılar diyarı Avrupa nin, başta kadınlarını anlatmak gerçekten çok zor. Reklam dünyasının dayattığı kadın profiline uymak için, ipte yürüyen cambazdan daha da başarılı olmaya çabalayan bir kitle ile karşı karşıyayız. Estetik dünyası başını aldı gidiyor. Uymayanlar saf dışı kalıyor ve rağbet görmüyor. Üzüntüden üzüntüye düşüyorlar sonra. Mutsuzluğu fotoğraflarla örtmeye çalışmalar hayatın bir parçası olmuş durumda. Erkekler ise kadınlardan farklı değil aslında. Bazı konularda hatta onların hayatı daha da zor. Türk erkeği mesela, Türk kadınlarından daha fazla dışlanmakta. Kadınlara gösterilen tolerans, erkeklere gelince güneşte eriyen kar gibi tükeniyor. Yabancı olmak onlara daha zor yerine göre Avrupa da. Hele de son yıllarda bütün işlerin ters gitmesinden sorumlu hale geldiler neredeyse. Bu fırsatçı Türk, bu fırsatçı Türk değil diye kimse ayrım yapmıyor. Herkesi aynı kefeye koymak nasıl olsa daha kolay deyip bir çırpıda bütün bir toplumu luzumsuz olarak listeliyorlar. Yıllarını ve emeklerini verenlerin hiç bir kıymeti kalmıyor. Ve böylece o depresyon odalarının koridorları peri bacalarını aratmıyor. Giren çıkan belinsiz olmak bir tarafa, çıkmazsın tam kendisi.
Son yıllarda neden bu kadar artış var intihar vakalarında diye bir de soranlar oluyor.
İnsanların kimliği elinden alınmış. Kimlik derken nufus cüzdanından bahsetmediğimi belirtmeye gerek yok sanırsam! Kültürler arasında sıkışmış ve nereye ait olduğunu bir türlü bulamıyor. Her kesim kendine göre ölçeklere bağlı değerlendirince insanları hiç bir yere yetemiyorlar sonuç olarak.
Bu durumda hep eksik kalıyoruz demek yerinde bence..
Eskiden kızlarımız için kullanılan bir deyim di 'eksik'. Şimdilerde Avrupa nın yabancı toplumu için kullanabiliriz bu kelimeyi. Ne yapsa olmuyor, hep eksik kalıyor. Savunmasından tut, haklı olduğu davalarda bile eksik. Sussa bir dert, konuşsa bir ayrı dert. Hal böyle olunca da kendi aralarında birbirine düşüyor bir gurup insanlar. Hatta birbirine düştüğünün de farkında değiller işin en kötüsü. Ben böyle değilim, ben iyiyim diyeceği zaman, başkalarını konu ederek bak bu kişi böyle, şu kişi şöyle, o, bu, bunu yaptı diyerek kendisinin zavallı durumuna düştüğünü bile görmüyor. İyi olan taraflarını zorla birilerinin gözüne sokmaya çalışırken kendinden olanları karalamaktan çekinmiyor, ama kendi kendini karaladığının yine farkında değil. Çok duyarız mesela, insanlarımız yer yer şu ifadeyi kullanır: 'sen oralımısın? Ciddi mi? Hayret, orada iyi insan çıkarmıydı?' Kişi de hemen savunmaya geçer. 'gerisi kötü olabilir ama ben iyiyim, bak çıkmış işte'.
Halbuki baştan yargılanmıştın zaten, bir tek kendini soyutlamakla aklanmıyorsun diyesem var böyle durumlarda.
'Bir toplumu bir çırpıda nasıl kötülersiniz, size ne yaptılar, neden yargıladınız hemen oranın insanını' diye sormadan bir tek kendinizi ayırmak sizi iyi görmesini sağlamaz. Tam tersine iyi örneklere odaklanıp onları dile getirmeli ki karşımızdaki insanı ikna edelim toplum olarak iyi olduğumuza.
Eh çıkmış işte bir tane iyi, o da ben derseniz, geriye kalan herkesin kötü olduğuna inandığınız anlamına geliyor. Halbuki hepimiz biliyoruz o beyaz sayfa üzerindeki noktanın hikayesini. Burda ne görüyorsunuz dendiğinde, herkesin lekeye odaklandığını. Beyaz daha geniş bölgeyi kaplamasına rağmen sadece o minnacık noktayla içimizi karatmayalım ozaman.
Bu yönden bakarsak Avrupa'daki yaşama, tüm yazdıklarımı da genellemeden okumamız gerektiğini de tekrarlamama ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Aslında çok da kötü değil burada yaşamak. Hatta yer yer çok da güzel diyebiliriz. Mükemmelliğe hiç bir zaman ulaşmasa da, bazen oraya yaklaştığı zamanlar da oluyor. Yeter ki sayfalarımızda olan beyazlara bakmayı unutmayalım. Bu sorunları görmezden gelelim demek değil tabii ki. Tam tersine, sorunlara doğru şekilde yaklaşalım anlamında..
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum