Hikâye bu ya; devecinin birisi artık yaşlanmış ve bu işi daha fazla yapamayacağını anlayınca bırakmaya karar vermiş. Bundan dolayı da develeriyle helalleşmek istemiş.
Develerini toplamış kendisi de yüksekçe bir tepeye çıkıp: Ey benim cefakâr ve fedakâr develerim ben artık yaşlandım ve bu işi bırakıyorum sizlerle helalleşmek istiyorum. “Benden yana hakkım sizlere helal olsun; sizler de bana hakkınızı helal eder misiniz?”
Develer hep bir ağızdan; Ey sahip; yaz demedik, kış demedik; aç demedik susuz demedik sana hizmet ettik ama sen bizi bir ömür boyu kel bir eşeğin arkasında yürüttün bu yüzden sana olan hakkımızı helal etmiyoruz demişler.
Kimsenin hakkı kimsede kalmaz dedik ya yine ona benzer bir kıssa da Harun Reşid ile ilgili olarak anlatılmaktadır.
Beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid, sarayın bahçesindeki bir gülfidanını çok beğenir. Bahçıvana; şekli, eşsiz kokusu ve müstesna rengiyle pek zarif olan bu gülü itina ile korumasını emreder.
Bahçıvan da sultandan aldığı bu emir dolayısıyla, gülün üzerine adeta titremeye başlar. Her seher vaktinde ilk işi, o gülün bakımını eksiksiz yapmak olur. Yine bir sabah gülün bakımını yapmak için yanına gittiğinde bir de bakar ki, gülün dalına konan bir bülbül, ne kadar yaprak varsa hepsini gagalayarak yere düşürmüş. Gülün dallarında tek bir yaprak bırakmamış. Büyük bir korku içerisinde halifeye koşup;
“–Sultanım!” der. “Üzerine titrediğimiz gülün yapraklarını bir bülbül gagalayarak yere dökmüş, gülün üstünde tek bir yaprak bırakmamış.”
Harun Reşid, bahçıvanın söylediklerini sükûnetle dinledikten sonra, telâş göstermeden şöyle der:
“–Üzülme bahçıvan efendi, üzülme! Bülbülün yaptığı yanına kâr kalmaz.”
Sultanın bu cevabı üzerine rahat bir nefes alan bahçıvan ise işine döner. Aradan henüz birkaç gün geçmiştir ki, bahçıvan, gülün yapraklarını düşüren bülbülü bir yılanın yakaladığını ve yutmak için otların arasında kaybolup gittiğini görür.
Heyecanla yine halîfeye gelir;
“–Sultanım!” der. “Çok sevmiş olduğunuz gülün yapraklarını döken bülbülü bir yılan yakalamış, yutarken gördüm.”
Sultan yine telâşsız;
“–Merak etme efendi!” der. “Bülbülün âhı yılanda kalmaz. O da ettiğini bulur.”
Bahçıvan yine işine döner. Bir ara bahçede çalışırken, bülbülü öldüren yılanın otların arasından kendisine yaklaşmakta olduğunu görür. Hemen elindeki küreğiyle vurarak yılanı öldürür.
Yine halifenin huzuruna gelip sevinç içerisinde;
“–Sultanım! Bülbülü öldüren yılanı, ben de bahçede küreğimle öldürdüm.” diyerek durumu anlatır.
Harun Reşid yine sakin;
“–Bekle bahçıvan efendi bekle!” der. “Yılanın âhı da sende kalmaz. Sen de yaptığının karşılığını görürsün.”
Nitekim çok geçmez, bahçıvan işlediği bir hata sebebiyle halifenin huzuruna çıkarılır ve cezalandırılması istenir. Halîfe de onun zindana atılmasını emreder. Askerler, yaka paça zindana doğru götürürken geriye dönen bahçıvan Sultana şunları söyler:
“–Sultanım! «Bülbülün yaptığı yanına kâr kalmaz!» dediniz, onu yılan yuttu. «Bülbülün âhı yılanda kalmaz!» dediniz, onu da ben öldürdüm. Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, zira sen beni zindana attırıyorsun. Kimsenin yaptığı yanına kalmıyor da, senin ki mi kalacak?.. Demek sana da bir yapan çıkacak; öyle ise gel sen bana yapma ki, bir başkası da sana yapmasın.”
Harun Reşid bir müddet sükût ettikten sonra, bahçıvana hitâben; «Doğru söyledin!» diyerek askerlere şu emri verir:
“–Bırakın bahçıvanı, çiçeklerini sulamaya devam etsin.”
Bunun üzerine, Sultan ile bahçıvan arasındaki konuşmaya şahit olan bir kimse şöyle der:
“–Sultanım, gereken cezasını vermediğiniz takdirde bahçıvanın yaptığı yanına kalmış olacak.”
Harun Reşid, bu sözler üzerine şu hakikati ifade eder:
“–Hayır! Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. En ağır şekliyle âhirette ödemeye tehir edilir! Ama gafil insanlar bunun farkına varamaz da, yaptığı yanına kâr kaldı sanır.”
Zulüm ve haksızlık Cenâb-ı Hakk’ın asla râzı olmadığı, haram kıldığı bir kötülüktür. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“İyi biliniz ki Allâh’ın lâneti zalimler üzerindedir.” (Hûd, 18)
Kalın sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Eğitimci&Yazar
Yorum Yazın
Facebook Yorum