Dolu bir zihin ve boş bir kalem
Son zamanlarda kalemim kurumuş gibiydi. Ara sıra bende oluyor. Hele de kafamı meşgul eden çok fazla düşünce olduğu zamanlarda çok yaşıyorum bu sendromu. Bazen düşündüklerim, hissettiklerim ve yazdıklarım arasında hiçbir bağlantı yokmuş gibi geliyor ve bir müddet hepsinin kafamda sıralanması için zaman ayırmam gerekiyor kendime. Kendime gereken zamanı ayırdığım vakit her şey biraz daha netleşiyor, şekilleniyor. Unutmaya başladıklarımı hatırlıyorum diyebilirim. Hatırlamışken paylaşmak gerek.
Garip
Kendini sev diyoruz çok sıklıkla etrafımızdaki insanlara. Ancak bunu yapabilmek sanıldığı kadar kolay değil.
Kendi söylediğimizi biz kendimize bile uygulayamıyoruz çoğu zaman.
Her şeyi başkalarından beklemeye istemeye devam ediyoruz. İlk adım karşıdan gelmeli hep.
Neredeyse yalvarıyoruz çevremize ilgi verin diye. Farkında değiliz haliyle. Kaptırıyoruz kendimizi başkalarının gözünden görmeye, bakmaya.
Kim ilgiden hoşlanmaz ki?
Bizi mutlu eden duygu.
Evet mutlu oluyoruz. İlgi görmek, takdir edilmek gibi geliyor bizlere.
Kendimizi takdir edilmiş hissedince de gerekliyiz biz hissi oluşuyor.
Hissettiğimizin gerçek olup olmadığı önemli bile değil. Gerekli miyiz gerçekten, tartışılır. Biz olmadan dünya dönüyorsa ne kadar önemliyiz de diyebiliriz. Ama çok fazla hiçlik duygusuna kapılıp hayattan soğmamak gerek. Gelip geçici hayatta zaten hiç'tenliğe doğru gidiyoruz. Doğuşla girdiğimiz hayatın ölümle çıkışı olduğu gerçeğiyle yaşamak öyle kolay olmayınca, hayatta bir şeylere sarılmadan olmuyor işte.
Belki de bu yüzden kendini bir hiç gibi hissetmek, gereksiz hissetmek korkusu sürekli bizi meşgul ediyor.
Çıplak gözle görülmeyen bir anlık duygunun gerçekliğine kendimizi inandırırız isteyince. Kanıtı bizim o anki algımız.
Sadece bir bakış, bir gülümseme bile yetiyor bazen, verdiğimiz cevabımız belki o an karşımızda soru sorana önemli bile olmadığı basit bir sorudan ötürü kendimizi önemli ve mutlu hissedebiliyoruz.. Günümüzü beklenmedik şekilde güzelleştirir yeri gelince o an önemsenme duygusu.
Peki..
Ya kendimizle ne kadar ilgiliyiz? Başkaları ilgi vermeden biz kendimizle ne kadar ilgiliyiz dışarıya yönelik yaşamadan. Bu bazen günlerce aklımdan çıkmayan başka bir soru.
Aslında kendimizi ne kadar seviyoruz diye de sorabilirim.
Hiç!
Bazen öyle görünüyor. Kendimizi yansıtabileceğimiz başka biri olmadan, öz ve kendimize dönük sevgimiz işe yaramıyor gibi görünüyor.
Aslında yapardık..
Kendimizle daha barışık olabilirdik.
Evet, ama ne yapmalıyız? Daha barışık nasıl olunur?
Önce beklentisiz sevgiye harcamalıyız enerjimizi. Kendimiz beklemeden/almadan etrafımıza sevgi vermeliyiz. Dağıtmalıyız etrafa. Sevgiyi ekmeden hasat etmek zordur çünkü...
Yine de!!
Kendini sevmeyi de unutma, kendine bakmayı öğren. Bakarken yanı sıra standartlara uymasan da kendine değer vermeyi. Önce kendin önemlisin. Bencilleşmekten bahsetmiyorum.
Olduğun gibi kendini kabullenmek.
Önce kendinle mutlu olmak.
Figürün ile, boyun ile, burnun ile.
Dışarı çıkmadan kendine bakım yap, başkasının düşüncesine uymak için değil. Gülerken içten gül. Başkasını etkilemek için değil. Ancak ozaman etkili olursun.
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum