Aşağıda okuyacağınız Sarı Öküz hikayesini sanırım bilmeyeniniz yoktur. Yaşadığımız Belçika’daki son günlerde gelişen olaylara çok uyan bir hikayedir.
Çakal sürüsü, yakında bulunan öküz sürüsünü tehdit etmeye başlar. Her gün yeni bir saldırı, kavga dövüş. Her gün bazı öküzler yaralanır, bazıları vahşilere yem olur. Ancak öküzler de güçlü kuvvetli hayvanlar olduğu için, bunların saldırısına karşı koyarlar. Fakat gün gelir, dirençlerini yavaş yavaş yitirdiklerini anlamaya başlarlar. Çakal sürüsüne barış önerisinde bulunurlar. Çakallar bunu kabul eder ama bir koşulları vardır:
“Şu sarı öküz bize ters bakıyor, tavır koyuyor. Onu verin, barışı kabul edelim, bir daha size saldırmayalım.”
Öküzler aralarında uzun uzun konuşurlar, sürünün en savaşçı, ilkeli, dirençli üyesi olan Sarı Öküz’ü vermeyi kabul ederler. Sürünün sözü geçen üyesi Yaşlı Öküz bu duruma karşı çıkar, “Vermeyin Sarı Öküz’ü yoksa bu işin sonu gelmez” der ama sözünü dinletemez… Çakallar, savaş bitsin diye feda edilen Sarı Öküz’ü birkaç dakika içinde yiyip bitirir. İki günlük barış sonrasında çakal sürüsü bu kez Alacalı Öküz’ü ister.
“Söz, onu da verirseniz bu son olacak… Alacalı Öküz de bize ters bakıyor…”
Onu da verirler!
Birkaç gün barış içinde geçer ama çakallar yine gelir. Bu kez Kara Öküz’ü sonra genç öküzleri alıp götürürler. Durum kötüye gitmektedir.
Gün gelir, çakallara yem olan öküzlerin sayısı azarlı. Moralleri de çok bozulmuştur. Çakal sürüsüne dayanacak güçleri artık kalmamıştır. Çakallar istedikleri zaman yanlarına geliyor, istediklerini alıp gidiyor…
Bu durumda, köşesinde oturmakta olan Yaşlı Öküz’e sorarlar:
“Biz nerede hata yaptık da böyle perişan olduk? Biz bunlara karşı direniyorduk. Sürümüzü dağıttılar, moralimizi yok ettiler, bizi korkuttular. Nerede yaptık hatayı?..”
Yaşlı Öküz’ün verdiği yanıt acı verici ama gerçektir:
“Siz Sarı Öküz’ü verdiğiniz gün bu savaşı kaybettiniz. İşte o anda direnme gücünüz bitti. Hatayı Sarı Öküz’ü verince yaptınız. En baştan onu vermeyecektiniz. Geçmiş olsun.”
KISSADAN HİSSE
Hikaye böyle bitiyor. Ama Bizim Belçika’lı Türklerin Hikayesi yeni başlıyor. Teşbihte hata olmaz ama ilk kurban olarak Mahinur Özdemir’i verdik. Arkasından Parlamentolarda hazırlanan inkarcılık yasası ile diğer Siyasetçilerimiz sırada. Ya kabul edeceksiniz, yada siyaset sahnesinden çekileceksiniz.
Siyaset yapan siyasetçilerimizi seversiniz yada sevmezsiniz, fikirlerini beğenirsiniz yada beğenmezsiniz. Belkide seçimlerde onlardan birisine oy verdiniz yada vermediniz. Belçikalı Türkler olarak tehdidin farkına varıp, tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakıp kenetlenme zamanımız geldi.
Elli yıllık sosyal, kültürel ve entellektüel birikimlerimizi nitelikli insan gücü ile birleştirmenin yanı sıra Türk kökenli siyasetçilerimizin arkasında konuya hakim ve duyarlı bir toplum bilinci oluşturmamız için henüz geç kalmış sayılmayız. Birlikte hareket ederek, ortak paydalarda buluşup, toplumumuzu ilgilendiren Sanat, Spor, Siyaset, ve Sosyal meselelerde egolarını bir tarafa bırakmış, vizyonu geniş, karar alma makenizmalarında etkin yerlerde görev alacak insan gücümüzü en kısa sürede harekete geçirmeliyiz.
Bunları başaramazsak hikayedeki gibi Elli yıllık birikimimize geçmiş olsun.
Şükrü Sağlam-Brüksel,Mayıs ©2015
Yorum Yazın
Facebook Yorum