Zamana uygun yakınlık ve mesafe
Yok yok, bu yazı Corona virus ve uzak durmakla uzaktan yakından alakalı değil. O kadar çok yazılıp çizildi ki onun hakkında. Bazı başka önemli konular kayboldu bu hastalığın gölgesinde. Benim işlediğim konular hakkında da yer yer çok konuşulmuştur. Ama önemli bir konu olduğundan tekrar dile gelmesinde fayda var diye düşünüyorum.
Çok eskilerde değil. Sadece bir kaç yıl önceydi. Telefon yaygın değildi. İnternet yoktu. Bir şeyleri dünyaya duyurmak için telefon faturasını düşünüp vaz geçiyorduk belki de. Sabit hat mı başlattı veya bitirdi herşeyi, ya da internet mi kontrolsüzleştirdi?!!
Yoksa her akşam en az 100 kişiyi arayıp anlatmamız gerekirdi eskilerde. Kimse de bunu yapmazdı. Aklından bile geçirmezdi. Hayat ne kolay paylaşılıyor şimdi değil mi? Hepsi bir tuş'un uzaklığında artık. Ama doğru şeyleri paylaşmayı unutmamalı herşey den önce. Kime göre, ne doğru, tartışılır tabii ki. Ama suçlamalar saygıyı yitirir. Kendi doğrumuzu savunurken, başkalarını suçlamaya geçmeyelim derim. Bazen toplum olarak çok seviyoruz herşeyin en iyisini ve en doğrusunu bilmeyi. En iyiyi ve en doğruyu bilelim güzel bir şey, buraya kadar yanlış yok zaten. Ama öyle her şeyi biliyoruz dediğimizde, düzgün öğrenip inşa edelim alt yapıyı. Kuru gürültüden kimseye fayda yok unutmayalım. Zaten zor bir süreçten geçiyoruz hepimiz toplum olarak. Geçici geldiğimiz bir ülkede nesilden nesile kaldık. Göçmenliğin yanı sıra yer yer ırkçılıkla karşılaştık çoğumuz. Kendi toplumumuz içinde bölünmüşlükler de yaşadık ne yazık ki. Aynı zamanda Belçikalılara göre, önde giden türkler kıskançlıkla karşılaştılar. Dışarıdan ve sonradan gelip önümüze geçemezsiniz dercesine Belçikalılar tarafından tepki görenlerin sayısı bir hayli fazla son yıllarda. Ve bu sayılar daha da artışta. Sırf bu gibi zorluklar zaten kat kat varken hayatımızda, birde üstüne üstün bizler daha da kendi toplumuz için zorluklar yaratmayalım. Daha da zorlaştırmayalım herşeyi. Daha uyumlu daha anlayışlı daha duyarlı olmaya çalışalım elimizden geldiğince. Hem kendimiz için hem de toplumumuz için faydalı işler yapmak olsun derdimiz.
Ne kadar da olumlu şeylere odaklanalım desemde, bazı olumsuz örneklere değinmeden edemeyeceğim kedim şu an. Çoğu zaman, duyduklarımızdan, düşündüklerimizden ve zannettiklerimizden yola çıkarak hüküm verebiliyoruz. Asıyor kesiyoruz hemencik. Anlamadan dinlemeden dalıveriyoruz olaylara. Biraz değil fazlasıyla tez canlıyız biz Türkler. Herzaman negatif değil tabi tez canlı olmak biliyorum. Faydalı olduğu yerler de var. Ama gereksiz fevri davranışlara yer vermeyelim.
Etrafımızda yaşanan bazı olaylara birebir şahit olsak dahi, anlatırken kendi yorumumuzu katmaktan çekinelim. Çünkü fazlasıyla yine görüyoruz ki sadece görgü tanığı olarak olayın iç yüzüne dair bilgi olmadan elimizde kendi yorumumuzu katmakta hiç bir mahsur görmüyoruz.
" Hımm... bence aslında olay öyle değildir, olamaz. Kesin başka bir şey var işin içinde" gibi sözlere yer vermeyelim hayatımızda.
Bilmediğimiz çok şey olabilir unutmayalım. Diğer taraftan, daha duyarlı olup insanlar kendileriyle ilgili bir şey anlattıklarında hemen hafife almayalım. Dikkatle dinleyelim. İnsanların acılarını ispatlamalarını beklemeyelim , yaşanan acıyı yeterli görmeyip altında daha farklı sebepler aramak da kendi adımıza bir nevi psikolojik rahatsızlıktır deyip çeki düzen verelim kendimize. İnsanların acısını göremiyoruz çünkü, ölçeği yok acıların. Ama anladığınızı veya anlamaya çalıştığınızı hissettirmek bile önemli karşınızdaki insan için. Can bile kurtarabilirsiniz bu davranış biçiminizle.
Can kurtarmak deyince, şu konuya da değinmeden edemeyeceğim konuya bu kadar yaklaşmışken. Can kurtarabiliyorsa eğer bizim davranışım, bu demek ki ters yönden de can'a dokunabiliyoruz. Can alabiliyoruz davranışımızla farkında bile olmadan. Can almayalım farkında olmadan. Günah almayalım hatta.
Hepimizin de bildiği gibi ciddi bir sorun var toplumumuzda son dönemlerde. Anlaşılmadığını düşünen ve ciddi travmalar içinde yaşayan ve sonunda bir çıkmaza girip derin depresyon yaşayan bir sürü insan var çevremizde. Kimsenin kişinin yaşadığı sıkıntılara kulak asmaması veya inanmak istememesi, depresyon ve intiharı göze aldırıyor kişiye, travma nın ağırlığını kaldıramayınca. Dönüşü olmayan sonuçlar doğuruyor insanların içinde bulunduğu durum.
Bir defalık hayatımızda olan terslik, veya ufak tefek kazalardan, ayrılık, açlık veya yoksulluktan bahsetmiyorum. Bunlar tek başına sebep değildir tabii ki çoğunlukla intihar vakalarında. Öyle olsaydı, ve hayatında ilk terslikte insanlar intihar etseydi, insan kalmazdı yer yüzünde diye düşünüyorum. İnsanlar yerine göre sandığımızdan çok daha güçlü ve yaratıçılar. İçinde bulunduğu duruma göre en iyisini yapmaya çalışmakta genelde. Zaten yalnızlıktan, açlıktan, yokluktan, yoksulluktan, ayrılıktan intihar edenler sayısız olsaydı sokaklarda aç, evsiz insan kalmazdı ve yalnız insan da olmazdı hiç bir yerde.
Olaylara o yüzden doğru pencereden bakmak gerekli ve önemli.
Değişen, çok hızlıca değişen bir zamanda yaşıyoruz. Maalesef tüketim toplumuna dönüştük son yıllarda. Maddiyete bağlı mutluluklar yaşanmakta. Gerçek olmayan mutluluklar. Geçici hevesler, ve elde edemeyince kendini kötü hissedenler sıkça görülmekte. Maddi ve manevi şeyler hızlı bir şekilde tükendikçe, insanlığa ilginin de azaldığını görüyoruz. Buna el birliğiyle dur diyebiliriz. Birbirimize zaman ayırabiliriz. Bazı değerlerin, kaybolmaması için gayret edebiliriz. İnsanları, insanlığı kaybetmemek için çabalayalım herşey den önce. Duyarlı davranıp, ilgi gösterelim. Kişinin özeline girmeden yapabiliriz bunları. Sanal alemin sanal olduğunu kendimiz de unutmamalıyız ve gerçek mana da bir araya gelip sohbet etmenin yerini tutamadığını hatırlamalıyız. Önemli bir konu da başka insanların sanaldaki paylaşımına bakıp kendimizi karamsarlığa sürüklemeyelim. Unutmayalım ki, sanal alem bir an çekilmiş bir resimden ibaret. Bir fotoğraf karesi bizleri kandırmasın. Kendi hayatımızda olan güzellikleri de görelim. Küçük şeyler gibi görünebilir, ama her bizi mutlu eden şey aslında çok büyük...
Sanat ve kültür hayatımızın bir parçası olsun. Eğitim, sağlam bir alt yapıyı inşa etmekte. Çocuklarımızı okumaktan ziyade eğitelim. Çocuklarımıza zaman ayıralım. Onları dinleyelim. Çevrelerindeki insanları tanıyalım. Topluma faydalı çocuklar yetiştirelim her şeyden önce. Topluma faydalı bir bireyin, kendine faydası daha da fazla olacaktır. Bunun bir çok örneği var unutmayalım. Çocuğunuzun sağlam kişiliğe sahip olması için desteğinizi her zaman hissetmesi önemli. Onun kimsenin kendisini anlamadığını düşünmemesi için onun dünyasına girmeli. Zor bir süreçten geçen genç nesil var. İki kültür arasında yolunu bulamayan. Her taraftan üzerinde baskı hisseden. Maddiyetle ilgiyi karıştırmayalım ama, bu önemli bir nokta. Çocuğumuza her şeyi vermek çözüm değil. Ölçü ve sınırların olması gerek. Bazen istedikleri şeyleri beklemeleri gerektiğini aşılamak gerek. Yasak koyarak uzak tutamadığımızı bilmemiz lazım. Nedenler ve örnekler vererek ikna etmek daha doğru bir yol olduğunu düşünmeli. Mantık üretmeli, ve kendi düşünmesini sağlamalı. Yoksa hepimiz biliyoruz ki yasaklar daha cazip geliyor çoğunluğa.
Yani hepimize çok iş düşüyor aslında. Sadece kendimizden ve çocuğumuzdan sorumlu değiliz. Bulunduğumuz ortamdaki insanlara karsı da bir sorumluluğumuz var.
İnsanlarım özeline dalarak değil de, kişiye ilgi duyarak ve onların sağlığı için duyarlı olarak can kurtarmak adına kendimize hep birlikte çeki düzen vermeliyiz. Tekrar depresyon olayına değinmek istiyorum burada. Çevremizde depresyon yaşayan insanlarda bazı belirtiler ön planda. Bu belirtilere dikkat edelim eğer bir şeyleri gözetmek istiyorsak.
Depresyonda olan kişinin kendi durumunu farketmesi zor bir iş çünkü. O yüzden çevresindeki kişilere düşüyor bunu tespit etmek. Her şeyden önce şunu iyi bilmek veya ayırt etmek gerek, depresyon yaşamak ben depresyondayım demek değildir, çok nadir ağır depresyon geçiren kişi bunu kendi kabul edip dile getirir. Bu demektir ki depresyon belirtilerine bizler, çevresi olarak dikkat etmemiz lazım. Depresyon yaşayan kişiler
konsantre olamaz mesela, bu sebeple kendisine söylenenleri ve daha da ötesi bu konuyla ilgili duyuduklarını anlayamazlar. Kabul etmezler. Artı genel olarak çoğumuzun bildiği gibi depresyonda olan kişi: İştahsızlıga bağlı olarak ya çok hızlı kilo kaybı yaşar, ya da tam tersi aşırı yemek yer ve sınırını bilmez. Uç davranışlar dikkati çekiyor genelde. Uyku bozukluğu da en belirgin belirtilerden birisi, yine uçlar yaşanır burada, ya uykusuzluk çeker kişi, ya da sürekli uyumak ister. Ne yazık ki, belirtilere ekleyebileceğimiz bir davranışta, depresyon yaşayan kişi, kendini değersiz hisseder ve buna bağlı her zaman ve her olayda suçluluk hissi yaşar. Aynı zamanda kararsızlık yaşar ve isteksizlik oluşur bir şeyler yapmak için.
Yanlış yapma korkusu ele alır onu ve iyice uzaklaşır her şeyden. Üst üste gelen terslikler çoğaldıkça hayatında, kendisini hayatında hiç bir şeyin duzelmeyecegine inandırır sonunda. Yaşanan her terslikte yaşamama isteği git gide karşısına çıkar artık böylece..
Belçika’da intihar vakaları göz ardı edilemeyecek kadar fazla yaşanıyor son zamanlarda ve git git daha da çoğalmakta.
Gerçek depresyon yaşayan çok sayıda insan var ve bu ciddi bir rahatsızlıktır aslında. Rahatsızlığın kendisine kulak verelim ve geri kalan özel meseleleri bırakalım özel kalsın.
Zamanımıza uygun bir şekilde yakınlık ve mesafe kavramı geliştirmeliyiz..
Nerkiz
Yorum Yazın
Facebook Yorum