OKU(YOR)MUYUZ, OKU(MU)YORMUYUZ?
Konfüçyüs’e “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler, düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir” der.
California Üniversitesi bu konuda en kapsamlı araştırmayı yapmış ve araştırmada 27 ülkeden 70.000 den fazla katılımcıya yer verilmiş. Araştırma tam 20 yıl boyunca devam etmiş ve sonuçlar da 2010 yılında yayımlanmış. Bu araştırmanın sonuçlarına göre evdeki kitap sayısının; hangi ülkede doğduğundan, ailenin eğitim düzeyinden, ülkenin refah seviyesinden, babanın mesleğinden ve ülkedeki politik sistemden daha önemli olduğu ortaya çıkmış. Özellikle düşük eğitimli ailelerin çocukları evde kitap olmasından diğerlerine göre çok daha fazla yarar sağlıyor. Araştırmalara göre doğduğunuz yerin neresi olduğu eğitim düzeyi olarak 2 yıllık bir farka karşılık geliyor ve evde 100 kitap olması bile eğitim düzeyinde ciddi bir fark yaratıyor. Kitap sayısı arttıkça fayda da artıyor. Ayrıca evde yeterince kitap bulunması babanın eğitim düzeyinden de iki kat daha önemli
Günlük konuşmalarında insanların bazı kelimeleri daha çok tekrar ettikleri görülüyor.
Neden insanlar, bazı kelimeleri daha çok tekrar etme ihtiyacı hissederler. Bunun birçok sebebi olabilir, bunlar arasında en önemlisi ve önde geleni hiç şüphesiz kelime dağarcığının yetersiz oluşudur.
Günümüzde Türkçenin, ortalama 400, İngilizcenin ise ortalama 2.000 kelime ile konuşulduğu söyleniyor.
Böyle bir durumda Türk insanı, özellikle de gençler, kendini, duygu ve düşüncelerini yeterince ifade edemiyor, bu da diyalogu ve anlamayı zorlaştıran bir etken oluyor.
ABİDE (Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi) raporundaki şu değerlendirme de bu durumu, açıkça gözler önüne seriyor:
“Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında, bu öğrenciler, deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.”
Pisa Raporları da bu olguyu doğrular mahiyettedir. 2022 Pisa (Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı) Raporuna göre Türkiye, 79 ülke arasında okuma becerileri alanında 36’ıncı sırada yer alıyor. Bir önceki raporda ise Türkiye 40’nci sıradaydı.
Bu rapor, Türkiye’de on beş yaşında olan ve eğitimlerine devam eden öğrencilerin okuma becerilerinde bir iyileşmenin olduğunu gösterse de, yeterli olmadığını da göstermektedir.
TÜİK in açıkladığı veriler son derece dikkat çekici. Maalesef ülkemizde kitap okuma süresi çok düşük. Günlük kitap okumaya ayrılan süre, ortalama 1 dakika olarak açıklanmış fakat millet olarak televizyon izlemeye günlük 6 saat, internete 3 saat ayırıyormuşuz.
Türk insanı olarak kitap ihtiyaç listemizde de 235. sırada yer alıyor.
Düzenli kitap okuyanların sayısı ülkemizde binde bir iken bu oran en fazla kitap okuyan ülkelerin başında gelen İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya’da yüzde 14 ve ABD’de yüzde 12 civarında.
UNESCO verilerine göreyse Türkiye kitap okuma oranında dünyada 86. sırada ve yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride maalesef!
Çocuklara kitap hediye edilmesi sıralanmasında ise Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada bulunuyor. İnsanların, bu nedenle daha çok kitap okuması ve bu sayede daha çok kelime dağarcığına, muhakeme gücüne ve öngörüye sahip olması gerekiyor.
Çünkü insan, bilgisini ve muhakeme gücünü, büyük ölüde sahip olduğu kavramlara borçludur. Zira daha çok kavrama sahip olan insan, daha çok bilgi üretme ve ürettiği bilgileri yayma imkanı elde edebilmektedir.
Bu nedenledir ki yeterli düzeyde kelime dağarcığına sahip olmayan çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin, kendilerini ve düşüncelerini yeterince ifade edemeyişleri, sürekli şey şey deyip durmaları bu yüzdendir. Bu nedenledir ki bazı kelimeleri daha çok ve daha sık kullanma ihtiyacı hissetmektedir.
Allah Teala’nın, Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla bütün Müslümanlara ilk mesajının, “Oku” olması ve son kitabının adının da “Kur’an/ okuma” olarak isimlendirmesi, bu sebeple büyük önem arz ediyor.
Kalın sağlıcakla
Sait ÖZDEMİR
Uzman Psikolojik Danışman
Yorum Yazın
Facebook Yorum